Kandilli Rasathanesi, 30 Ekim 2023 tarihinde meydana gelen depremle ilgili kapsamlı bir rapor yayınladı. Rapora göre, depremin şiddeti deniz üzerinde 8, kara üzerinde ise 5 olarak ölçüldü. Bu tür doğa olayları, sadece fiziksel etkileriyle değil, aynı zamanda toplumsal ve bireysel psikolojik etkileriyle de dikkat çekiyor. Depremin yarattığı korku, belirsizlik ve kaygı, toplumun ruh sağlığını önemli ölçüde etkileyebilir. Bu noktada, deprem sonrası özellikle psikolojik destek alma ihtiyacının önemi artmaktadır.
Her büyük deprem, elbette ki hiç kimseyi sağ bırakmaz. Bununla birlikte, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek vardır: Bir deprem sonrası yaşanan psikolojik travmalar, uzun yıllar insanları etkileyebilir. Deprem anındaki korku ve paniğin ardından gelen belirsizlik, insanların yaşamlarını derinden etkileyebilir. Özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılar gibi hassas gruplar, bu tür olaylardan daha fazla etkilenme riskine sahiptir. Ayrıca, insanların sosyal destek sistemlerinin - arkadaş, aile, komşular - henüz sarsıldığı dönemlerde yaşanan yalnızlık hissi, ruh sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerdendir.
Birçok kişi, yaşadığı deprem deneyimi sonrasında kaygı bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi intihar düşüncelerine yol açabilen psikolojik sorunlarla karşılaşabilir. Depremin anı, herkes için fevkalade korkutucu olabilirken, bunun ötesinde yaşanan bazı duygusal sonuçlar, bireylerin hayatlarını devam ettirmelerinde engeller teşkil edebilir. Bu noktada toplumun, deprem sonrası kişilerin duygusal ve psikolojik sağlıklarına destek olması büyük önem taşımaktadır.
Uzmanlar, deprem sonrası yaşanan psikolojik etkilerin azaltılabilmesi için toplumsal dayanışma ve psikolojik destek mekanizmalarının etkin bir şekilde devreye girmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Depremzedelere yönelik olarak düzenlenecek gönüllü etkinlikler, psikolojik destek seansları ve grup terapileri, insanların hissettiği yalnızlık ve korkunun azalmasına yardımcı olabilir. Özellikle gönüllü psikolog ve terapistlerin, bu tür durumlarda devreye girmesi büyük bir katkı sağlayacaktır.
Bu bağlamda, sosyal medya ve diğer iletişim araçları aracılığıyla yürütülecek bilgilendirici kampanyalar, toplumu bu tür olaylara karşı daha bilinçli hale getirebilir. İnsanların, yaşadıkları ruhsal rahatsızlıkları normalleştirmesi ve profesyonel yardım almaktan çekinmemesi, toplum sağlığı açısından eşit derecede önemlidir. Ayrıca, deprem sonrası yaşanan izlerin bir nebze olsun silinmesi için, bireylerin kendi içindeki güç ve kaynaklarını keşfetmesi teşvik edilmelidir. Bu sayede, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir iyileşme süreci başlatılmış olacaktır.
Kandilli Rasathanesi'nin raporunda yer alan veriler, deprem gerçeğinin bir kez daha toplumsal bilinçte yer edinmesine vesile olmuş durumda. Elbette ki bu tür felaketler, sadece maddi kayıplar değil, aynı zamanda psikolojik derin izler de bırakmaktadır. Bu yüzden, toplumsal dayanışma ve psikolojik destek mekanizmalarının önemi, her zamankinden daha fazla hissedilmektedir. Teknik bilgiler ışığında yapılan bu değerlendirmeler, geleceğe dair umut ve güç kaynağı olacaktır. Unutulmamalıdır ki, toplum olarak hep birlikte bu tür zorlukların üstesinden gelebiliriz. Sağlık yaşamımızın bir parçası olarak, her türlü doğal afete karşı hazırlıklı olmak ve ruhsal dayanışma içinde hareket etmek, bu tür felaketlerin üstesinden gelinmesinin anahtarıdır.